Geçtiğimiz hafta Balıkesir, İzmir ve Manisa illerimizdeydim. Hem buradaki işlerimizi koordine ettim hem de yaşadığımız deprem felaketi sonrası halkın durumunu gözlemledim. Şehirlerin yarı yarıya boşaldıklarına şahit oldum. Halkta panik havası..
Geçtiğimiz hafta Balıkesir, İzmir ve Manisa illerimizdeydim. Hem buradaki işlerimizi koordine ettim hem de yaşadığımız deprem felaketi sonrası halkın durumunu gözlemledim. Şehirlerin yarı yarıya boşaldıklarına şahit oldum. Halkta panik havası ve büyük bir tedirginlik mevcut. Köyü olanlar köyde evleri olanlar şanslı. Şehirleri bırakıp köylerine gitmişler. 30-40 km yol yaparak köylerinden işlerine gelenler var. Hatta bahçesinin üzerine çadır kurup çadırlarda yaşayanlar var.
Yapıların yüzde yetmişi riskli ve eski binalar. Kahramanmaraş depremiyle gördüklerinden yaşananlardan çok etkilenmişler. Depremi fiziksel olarak yaşamadıkları halde kimse evine girmek istemiyor. Devletten bir an önce yaşanıla bilinir güvenle oturacakları konutlar yapılması için yardım bekliyorlar.
Ve benim memleketimin güzel yürekli insanları bağını bahçesini sonuna kadar depremde evsiz kalan insanlar için açmış durumda. Uğradığım bir köyde, köy evlerini deprem zedelerle paylaşan aileler gördüm. Hepsi madden ve ruhen bitmiş insanlarımıza kol kanat açmışlar. Yaşlı bir teyze arazisini gösterip “istedikleri yere gelsinler yerleşsinler.” Derken yüreğindeki vefanın yüzüne yansıdığını hissettim.
Hep söylüyoruz vefa, yardımseverlik, sahip çıkma bizim milletimizin genlerinde var. Her defasında küllerinden yeniden doğmuş onlarca savaşlarda birlik beraberlik içinde kurtuluş mücadelesi vermiş bu milleti Alevi, Sünni, Çerkez, Laz diye ayrıştıramazsınız. Müslüman, Yahudi, Hristiyan ateist diye bölemezsiniz.
Bu ülke bizim bu vatan hepimizin. Yaşadığımız afet binlerce kişiye mezar oldu. On binlerce kişi enkaz altında kaldı. Çoğunun kimlikleri bile belli değil mezar yeri bile yok. Sağ kurtulanlar kurtulduklarına sevinemedi. Bu karda kışta sokakta yaşam mücadelesi verdi. Başlarını sokacak bir yer bulmak için çırpındı devletin yardım eli uzatmasını bekledi. Tüm ülke tek yürek olup sokaktaki insanlarınızın yanında oldu. Elinde avucunda ne varsa paylaştı. Kendi ihtiyaçlarını bir kenara bırakıp yardıma ihtiyacı olanlara gönderdi. Elbette ki gün birlik dayanışma günüydü.
İlkokul sıralarında bize aşılanan, çocuk yaşımızda kollar Başkanlığı oluşturulan Türk Kızılay’ımız vardı bizim. Her afette ilk akla gelen, yardımımıza koşan, yaralarınızı saran, güvenimiz olan, bayrağımızdan aldığı ay logosuyla bizim Kızılay’ımız. Ve o Kızılay’ımız bizlerin bağışları ve vergileriyle alınan, insanlarımızın ihtiyaçlarını karşılamak yaralarını sarmak yerine elindeki çadırları AHBAB derneğine satmıştı. Çadır sayısı 2050 adet en az 15 bin sokaktaki insanımızın barınma ihtiyacını sağlayacak çadırlar.
Yurdumun insanı yarı aç yarı tok yaşarken köylüler evlerini, ekmeğe muhtaçlar ekmeğini, garip gruba elinde avucunda ne varsa ihtiyaç sahibeleriyle paylaşırken bizim Kızılay’ımız ticaret derdine düşmüş. Kızılay bu ülkenin gururudur, çocukluğumuzdan bugüne kalbimizin en güzel yerindedir. Türk Kızılay’ı yine bizimdir fakat, Kızılay’ı yönetenler hangi ahlaktan, hangi vicdandan, hangi milletten ve zürriyetten onu bilemiyorum.
Sağlıcakla…
Damga gazetesinden alıntıdır.
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)