Köşe Yazısı

SÖMÜRÜLEN HOŞGÖRÜ

Devlet yönetiminde kuralların istisnası veya hoşgörüsü olmaz. Kural kuraldır. Bir kişi, bir kurum veya bir fikre karşı, yasalara aykırı olmasına rağmen, sadece size yakınlığı nedeniyle göstereceğiniz “hoşgörü” döner dolaşır, gelir..

SÖMÜRÜLEN HOŞGÖRÜ

Devlet yönetiminde kuralların istisnası veya hoşgörüsü olmaz. Kural kuraldır. Bir kişi, bir kurum veya bir fikre karşı, yasalara aykırı olmasına rağmen, sadece size yakınlığı nedeniyle göstereceğiniz “hoşgörü” döner dolaşır, gelir sizi veya ülkenizi vurur. 15 Temmuz 2016’da yaşananlar da bunun en acı örneğidir. Ülkeyi yönetenler, oy kaygısıyla hareket etmeden cumhuriyetin değerlerine karşı oluşumlara hoşgörü göstermeselerdi 15 Temmuz’u yaşar mıydık? demeden edemiyor insan.

1987’den bu yana Türk siyasetine damga vuranlardan biri olan Cemil Çiçek’in 25 Nisan 2016 tarihli açıklaması çok ilginç, ilginç olduğu kadar da üstünde düşünülmesi gerekenlerle dolu. O açıklamasında “kayıt dışı” lardan söz ederken şunları söylüyor Cemil Çicek: ”Türkiye’de sosyolojik gruplar, cemaatler var. Bunların görevi gereği siyaset yapmamaları gerekiyor. Sizden benden para toplarken ne derler, ‘İyi insan yetiştireceğiz, Müslüman gençlik yetiştireceğiz.’ Bundan da kayıt dışına dönüşürler. Eğer devleti yönetmek istiyorlarsa, o zaman devletin kuralları çerçevesinde siyaset yapmaları gerekir.” Buradan şunu anlıyoruz: Özellikle 12 Eylül’den sonra kayıt dışı ve merdiven altı olan bu dini oluşumlara sırf oy kaygısıyla, hoşgörüyle bakılmış, faaliyetlerine göz yumulmuş, hatta daha da büyümeleri, devlette örgütlenmeleri için önlerindeki her türlü engeller kaldırılmış, ne istediler de vermedik? denilmişti. Hem de nice vatanseverin hakkı ve emeği çalınarak yapılmıştı bütün bunlar.

Gelinen noktada da “kandırıldık” demekle bu vebalin altından kurtulmak mümkün olmasa gerek. Çünkü, böylesi kayıt dışı dini oluşumların sonunun ülke için hiç de hayırlı olmayacağını söyleyenlere, “dinsiz” yaftasını kolayca vuranların günahlarının “kandırıldık”la affedileceğini sanmıyorum. Tek tesellim, kandırılanların kandıranların gerçek yüzünü görmeleri ve gelecek kuşaklara kandırılma tecrübelerini aktarmaları…

Dini, insanların vicdanından alıp siyaset arenasına indirirseniz bundan en çok zararı yine din görür. Son yıllarda ortaya çıkan “deizm” akımı bunun en büyük kanıtıdır. Mustafa Kemal Atatürk, toplumun dini duygularının merdiven altı dini oluşumlar ve cemaatlerce sömürülmemesi için Diyanet’i kurdu. Gerçek dinin tüm ülkeye tek bir elden ve doğru anlatılmasını istedi. O günlerin şartları ve toplumsal yapısı gereği yine birileri yasa dışı faaliyetlerine alttan alttan devam ettiler ve zamanla da güçlendiler. Belli bir güce eriştiklerinde de ülke yönetiminde söz sahibi olmak için siyaset yolunu kullanıp politikacıları yanlarına almaya başladılar. Siyaset de her şeye oy penceresinden bakınca bu oluşumlar devletin tüm kurumlarını ele geçirdiler ve sonunda da 15 Temmuz 2016 hainliği yaşandı bu ülkede. Şimdi “kandırıldık” deyip işin içinden sıyrılmak sorumluluğunuzu ortadan kaldırmıyor.

Dünyada bütün sistemler kendi varlıklarını korumak için karşıt fikirlerle mücadele ederler. Türkiye Cumhuriyeti de demokrasisine karşı oluşumlarla mücadelesinde kimseye, hiçbir oluşuma oy ve seçim kazanma uğruna müsaade etmemeli, hoşgörü göstermemeli.

Şehit kanlarıyla kurulan Türkiye Cumhuriyeti, hiç kimsenin ve hiçbir cemaatin halkımızın dini duygularını istismarına feda edilmemelidir…

YORUMLAR (3)

  1. Yusuf Kuyumcu diyorki:

    Teşekkür ederim sayın başbakan. Çok doğru tespit. Bu toplum kandırımayı hak etmedi. Mualesef kandırıldığını söyleyenler benim kanaatimce kandıranlardırr.

ÜYE GİRİŞİ

KAYIT OL