Bizler Müslümanlar olarak biliriz ve iman ederiz ki, her şey maddeden ibaret değildir. Manevi saha en az madde alemi kadar hayatımızda yer tutar. Bereket ve bolluk olarak içinde bulunduğumuz Ramazan..
Bizler Müslümanlar olarak biliriz ve iman ederiz ki, her şey maddeden ibaret değildir. Manevi saha en az madde alemi kadar hayatımızda yer tutar. Bereket ve bolluk olarak içinde bulunduğumuz Ramazan Ayı bunun en belirgin örneğidir. Her şeye rağmen, inanmış ve inancını hayata yansıtmayı ilke edinmiş münevver, mükerrem, hayırsever insanlarımız cemiyetimizde fazlasıyla mevcuttur, elhamdülillah.
Bir iki müşahhas misal ile meseleyi izah edelim. Birincisi, Ramazan Ayının ilk günlerinde İstanbul’da çok fazla şahit olmadığımız harika bir olay yaşandı. İnsan olarak gözlerimizin yaşarmaması, yüreklerimizin cız etmemesi ne mümkün…İsminin açıklanmasını istemeyen hayır sever bir insanımız, semt pazarındaki bütün ürünlerin parasını peşin olarak hak sahiplerine ödüyor ve alış veriş için pazara gelen insanlarımız tezgâhlardaki her şeyin bedava olduğunu öğreniyor. Ve tabii olarak insanlarda öylesine tatlı bir telaş oluşuyor ki, görmek lazımdı.
Pazarda bulunan herkes bedava ürünlerden daha fazla alabilmek için can hıraş bir gayretin içinde, koşuşturmalar, bağrışmalar…Bu yardımı her kim yaptıysa Allah niyetini kabul ve makbul eyleye. Böyle mümtaz kişiler sadece İstanbul’a değil, her il’e, her ilçeye, hatta her köye gerekmiyor mu ?
İkinci hadise şudur. Orta Anadolu’da orta ölçekli bir ilimiz…En fazla vergi ödeyen işadamına Bakanlık plâket vermeyi uygun görür. Bunun için düzenlenen törende Bakan Bey işadamımıza plâketi takdim eder, medhiyeler, teşekkürler, övgülerle dolu bir konuşma yapar ve son olarak işadamını mikrofona davet ederler.
Konuşma esnasında plâket sahibi vatandaş vergi vermeyi ve yardımlaşmayı teşvik amaçlı cümleler söyler. Bu minval üzere konuşmasını sürdürürken. “Vergi vermek bir vatandaşlık borcudur, herkes üzerine düşeni yapmalı. Bununla da yetinmeyerek, yardıma muhtaç insanlarımıza yardım etmeli. Ben verdiğim verginin 3 mislini Ramazan Ayında ihtiyaç sahiplerine dağıttım…” der. Bu söz üzerine bakan bey oturduğu yerden söze karışır, itiraz eder ve: “olur mu böyle şey? Devletimizin her kuruşa ihtiyacı var. Devletin güçlü olması için elimizden geleni yapmalıyız, yardımcı olmalıyız…”der.
Hayır sever iş adamı söze girer ve: “Sayın bakanım, ben devletimizin benden istediği vergiyi kuruşu kuruşuna hesap etmiş ve vermişim. Bundan sonrası bana kalmıştır. Yoksul insanlara yardım etmezsek, sosyal barışı nasıl temin ederiz. Sizin “Olmaz” dediğiniz o iş var ya; olur olur. Bu zamana kadar oldu, bundan sonra da olacak.” der.
Zaman zaman şahit oluyoruz ki, hayır sever bazı kardeşlerimiz yaşadıkları mahaldeki bakkal, fırın, manav gibi iş yerlerine geliyorlar ve işletme sahibinin Veresiye Defterini satın alıyor. Yani veresiye defterindeki tüm borçları ödüyor ve defteri alıp, imha ediyor.
Bazı yerlerde camilerin bir bölümü Sosyal Marketlere dönüştürülüyor. Yani yardım etmek isteyen kardeşlerimiz aldıkları emtiayı o marketlere bırakıyorlar, ihtiyaç sahibi kardeşlerimiz ise oradan ihtiyaçları kadarını alıp götürüyorlar.
Bir çoğumuzun şahit olduğu Askı uygulamaları yurdumuzda hayli yaygınlaşmış durumdadır, elhamdülillah. Askıda ekmek, askıda yemek, askıda çay, askıda sebze-meyve bu uygulamanın bazı örnekleridir.
Bu saydıklarımız sadece Müslümanlara has, emsali görülmemiş, muazzam ve onur duyulası bir uygulamalardır. İslâm beldelerinin haricinde dünyanın hiç bir yerinde, hiç bir devirde böyle bir olaya şahit olunmamıştır belki de bundan sonra şahit olunamayacaktır.
Çünkü, söz konusu ettiğimiz bu hasletler bizim imanımızın meyvesidir, inancımızın gereğidir. İslam inancına sahip olmayan insanlarda bu anlayışı, bu yardımlaşma duygusunu bulabilmek mümkün değildir.
Bunların haricinde biz Müslümanlar zekât, sadaka, fitre gibi malî yükümlülüklerimizi genel olarak Ramazan Ayı’nda eda ederiz. Ramazan ayları bu yardımlaşma olaylarının zirve yaptığı zaman dilimi olduğu için Rahmet ve Bereket ayıdır. Selam ve dua ile…
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)