“Sizden biriniz bir kötülük gördüğünde onu eliyle düzeltsin, buna gücü yetmezse diliyle düzeltsin, buna da gücü yetmezse kalben buğzetsin, ama bu, imanın en zayıf derecesidir.”(Müslim, iman:78) “Ya iyiliği emreder ve..
“Sizden biriniz bir kötülük gördüğünde onu eliyle düzeltsin, buna gücü yetmezse diliyle düzeltsin, buna da gücü yetmezse kalben buğzetsin, ama bu, imanın en zayıf derecesidir.”(Müslim, iman:78)
“Ya iyiliği emreder ve kötülükten nehyedersiniz; yahut Allah sizin kötülerinizi size musallat eder. Sonra iyileriniz dua etmeye kalkışır, fakat duaları kabul edilmez.”(Taberani, Evsat)
Allahü Teala, işledikleri ahlaka aykırı fiil(Luti’lik) den dolayı, Cebrail(as)i, Lut kavmini helak için gönderir; ancak Cebrail (as) o kavmin büyük bölümünü gecenin bir vaktinde huşu ile ve ağlayarak,Teheccüd Namazı kılarken bulur” Her halde yanlış geldik” zannıyla geri dönmüş, durumu Cenabı Allah’a arz etmiş ve Mevla buyurmuş ki: “Onlar ibadetlerini eda ettiler, ama yasak ettiğim kötülüklere mani olmadılar. Emr-i Bi’l Ma’ruf ve Nehyi Ani’l Münker’i yapmadılar, görevini yerine getir” (Rivayetlere göre LUt Kavmi 800.000 kişi, söz konusu çirkin işi yapanların sayısı ise 33 veya 35 kişi idiler) Cebrail (as) tekrar gelir ve Lut Kavmi’ni emr olunduğu üzere helak eder.
Ey ,sadece ibadetlerle, dualarla, zikirlerle, Salih amellerle meşgul olan; ancak, çevresindeki kötülüklere, işlenen haramlara, günahlara, isyanlara göz yuman, engel olmayan, ses çıkarmayan, bana ne-neme lazım diyen; bunlar da yetmezmişçesine bunlara sebep olanlara destek veren gafil Müslümanlar ! Hala uyanmayacak mısınız? Başımıza Arş-ı Âlâ’dan taş yağmasını mı, belâ ve musibetlerin kapımızı çalmasını mı bekleyeceksiniz?
Vah bize, vahlar bize, Eyvahlar bize…“ Sonra iyileriniz dua etmeye kalkışır, fakat duaları kabul edilmez” buyuran Peygamber(sav)’in bu ikazı sizlere hiç mi bir şeyler hatırlatmıyor? Uyanmanız için yangının evinizi kül etmesi mi gerekiyor? Toplumumuzu çepeçevre kuşatan belâ ve musibetler, dert ve sıkıntılar, bunalım ve buhranlar niçin bizlere layık görüldü, bunun muhasebesini yapmayacak mısınız?
Mütedeyyin, muhafazakâr, ehl-i tarik, ehl-i takva, ihlaslı ve samimi Müslüman olmakla övündünüz; sakalınızla, sarığınızla, cübbenizle, şalvarınızla, mesture hanımlarınızla gurur duydunuz. Ne var ki, Allah’ın emirlerine, Peygamberimizin de ikazlarına rağmen, mühim bir görevinizi ihmal ettiniz; bunca kötülüklere elinizle mani olmadınız, dilinizle mani olmadınız, imanın en zayıf şubesi olmasına rağmen buğz da etmediniz; bunlar yetmiyormuş gibi ,bir de destek oldunuz öyle mi? İmanın en zayıf halkasına da sahip olamamak ne kadar acı, ne kadar kahredici…Aah ah, ilgilileri bunu bir anlayabilseler. Şeytanların ayaklarına sıkı sıkıya bağladığı prangaları bir parçalayabilseler.
Amacına matuf olmayan, yeryüzünden elli metre dahi yukarılara yükselmediği aşikâr olan, bid’at ve hurafelerin istilasına uğramış, riya ve şirke bulaşmış o hükümsüz amellerinize devam ediniz bakalım. Bunca uyarı ve ikazlara kulak tıkayınız, alay ediniz, gurur ve kibire kapılınız, dudak bükünüz. Bakalım Mizan’da kimler ah vah edecek, kimler yüz akıyla hesabını verecek?
Bizler, karınca kararınca, elimizden geldiği, dilimizin döndüğü ve imkânlarımızın da el verdiği nispette irşad ve tebliğ görevimizi tüm engellemelere, zor şartlara, akıllara durgunluk veren dışlama ve aşağılamalara rağmen ifa ettiğimize inanıyoruz. Bizlere düşen görev, söylemek ve hatırlatmaktır; sonrası, herkes inancında, ibadetinde, yaşayışında, hâl ve hareketlerinde hür ve serbesttir. Netice itibarıyla, hiç kimse bir başkası üzerine bekçi değildir.
Hepimiz biliyoruz ki, Efendimiz, Peygamberimiz,Mürşidimiz (sav) Cebrail (as)ın getirdiği ayetleri görevi gereği insanlara tebliğ ediyorlardı. Dönemin müşrikleri,kafirleri,zalimleri Merhamet Peygamberi ile alay ediyorlardı,hakaret ediyorlardı,aşağılayıcı tavırlar sergiliyorlardı. Haliyle Efendimiz üzülüyordu,hüzünleniyordu.
Yüce Rabbimiz Peygamberini teselli ediyordu….”Habibim üzülme,mahzun da olma. Senin görevin tebliğ etmektir. Sen onlara en güzel şekilde tebliğ et. Sen, onların üzerine bekçi değilsin. Bırak inanmayanları kendi hallerine.Onlar nasıl olsa bize döndürülecektir…” mealinde ayetler indiriyordu.
Bu olaylar bizler için birer ibret levhasıdır, veya yol haritasıdır. Anlayabilenler anlar, anlamayanlar, anlamak istemeyenler,anlamamakta ısrar edenler kendileri bilirler. Uzun sözün kısası, anlayana sivri sinek sazdır, anlamayana davul-zurna azdır.
Selam ve dua ile…
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)