Birçok yerde özellikle de sosyal medyada sıkça karşımıza çıkan bir yazı var; “Yalan söylediklerini biliyoruz, yalan söylediklerini biliyorlar, yalan söylediklerini bildiğimizi biliyorlar, yalan söylediklerini bildiğimizi bildiklerini biliyoruz ama hala yalan..
Birçok yerde özellikle de sosyal medyada sıkça karşımıza çıkan bir yazı var; “Yalan söylediklerini biliyoruz, yalan söylediklerini biliyorlar, yalan söylediklerini bildiğimizi biliyorlar, yalan söylediklerini bildiğimizi bildiklerini biliyoruz ama hala yalan söylüyorlar.”
Bu satırları okuyunca, her doğrunun her yerde söylenmemesi gerektiğini anlatan şu hikâye aklıma gelir: Biri papaz, biri hâkim, biri de fizikçi olan üç kişi giyotinle idama mahkûm olur. İdam sehpasına ilk papaz çıkarılır.
– Son sözün nedir? Der ki:
– Ben Allah’a inanıyorum, o beni kurtaracaktır. Allah… Allah…diye bağırır. Giyotini indirdiklerinde boynuna birkaç santim kala giyotin durur. Halk şaşırır ve hep bir ağızdan bağırır:
– Onu serbest bırakın; Allah sözünü söylemiş ve onu korumuştur. Böylece papaz idam edilmekten kurtulur.
Sıra hâkime gelir, ona da sorarlar:
– Demek istediğin en son söz nedir?
– Ben papaz gibi Allah’a inanmıyorum. Ama adalete güveniyorum. Adalet… Adalet… Adalet… Diye bağırır. Giyotini indirirler, giyotin hâkimin de boynuna birkaç santim kala durur. Bunun üzerine insanlar tekrar şaşırır ve bağırırlar:
– Adalet sözünü söyledi, onu serbest bırakın.
Böylece hâkim de boynunun kesilmesinden kurtulur…
Sıra fizikçiye gelir. Ona da:
– Son sözünü söyle derler.
– Ben ne Allah’a inanan bir papazım ne de adalete güvenen bir hâkim. Bildiğim tek şey şudur: Giyotinin ipinde bir düğüm var ve o düğüm giyotinin tam inmesine engel oluyor.
Görevliler giyotini kontrol edince gerçekten de bir düğüm olduğunu görürler. Düğümü açıp tekrar bırakırlar, böylece fizikçinin başı bedeninden kopar.
Papaz, bilimsel eğitim almadığı için ilahi adaleti bekliyor ve Allah’ın ilahi adaleti dağıtacağına inandığı için beşerî adalete güvenmiyor. Hâkim, Allah’a inanmıyor, neden orada olduğu ile neyle yargılandığını da sorgulamıyor. Kendilerinin karar verdiği adalete güveniyor. Bilimin ispatlanabilir gerçek olduğunu, bilimsel eğitim almayanların yanlış karar verebileceği gerçeğinden uzak düşünüyor.
Fizikçi ise ne Allah’a inanıyor ne de adalete güveniyor. Her şeyin bilimsel akılla ve mantıkla olacağına ve bilimin doğruları söylemek olduğu inancıyla, “Giyotinin ipinde bir düğüm var ve o düğüm giyotinin tam inmesine engel oluyor.” diyerek doğruları söylüyor.
Papaz gibi, her şeyi Allah'a havale ederek hiçbir sorumluluk almadan yaşamak mı? Ya da hâkim gibi, egemenlerin kendi çıkarları için yaptığı kanunlardan, doğru adalet bekleyerek mi? Yoksa, Fizikçi gibi, geleceği aydınlatmak, çocuklara yaşanabilir bir dünya bırakabilmek için doğruları söyleyerek onurlu ölmek mi? Sağlıcakla… Damga gazetesinden alıntıdır.
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)