Doğa bizlere sunulmuş bir armağandır. Doğanın güzelliklerinin farkında olmadan yaşıyoruz. Toprağa can veren nisan yağmurlarının damlalarında şemsiyemizi açmakla başlıyor her şey. Bahar yağmurlarında ıslanmanın şifa olduğunu unutuyoruz. Yer yüzünde temizliğin..
Doğa bizlere sunulmuş bir armağandır. Doğanın güzelliklerinin farkında olmadan yaşıyoruz. Toprağa can veren nisan yağmurlarının damlalarında şemsiyemizi açmakla başlıyor her şey. Bahar yağmurlarında ıslanmanın şifa olduğunu unutuyoruz. Yer yüzünde temizliğin berraklığın simgesi kar taneleri başımıza konmasın diye şapkamızı takıyoruz. Ormanın derinliklerinde dolaşmaktan, çimlerin üzerine yalın ayak toprağa basmaktan çekiniyoruz.
Yol üstünde gördüğümüz pınardan su içemiyoruz. Dalından meyve koparıp yiyemiyoruz. Doğal yumurta, doğal bal, doğal süt köşe bucak organik gıda arıyoruz. İnsan iyi bir tüketicidir. Üretmekten çok tüketmeyi seviyoruz. Hazırı seviyoruz. Ambalajlı gıdalar, hormonlu sebze ve meyveler her daim marketlerde elimizin altında bulunuyor.
Önceliğimiz tüketmek üzerine kurulu. Anlayışı tükettik, feraseti tükettik, sevgiyi, saygıyı, günaydını, merhabayı tükettik. Doğal olan ne varsa tükettik ve doğala dönmek için bocalayıp duruyoruz. İyi bir üretici olsak tüm dengeler yerine oturacak aslında. Önce gözümüz doysun istiyoruz. Tüketeceğimizden fazla yiyecek alıyoruz. Kullanmadığımız kıyı köşede duran onlarca giysilerimiz var. Biraz empati yapsak ihtiyacı olanları düşünsek ve ihtiyaç sahipleriyle bizim ihtiyacımız olmayan fazlalıkları paylaşsak tüm mesele çözülecek.
Önceliğimiz kazanmak üzerine kurulu. Neyi kazanmak istiyoruz? Parayı, makam ve mevkiyi mal ve mülkü. Farkında olmadığımız tek şey kimse insan kazanamıyor artık. Kimse dost kazanmıyor sevgi bitti saygı bitti.
Aşklar bile bir günaydın mesajı arası başlayıp bitiyor. Dillere pelesenk olmuş sevdalar da yok artık. Dağları delen Ferhat, Züleyhalar, çölde Mecnunlar hikayeymiş hepsi. Nazım bugünlerde yaşasaydı: “Tahir olmakta ayıp değil Zühre olmakta. Hatta sevda yüzünden ölmekte ayıp değil” diye yazabilir miydi?
Harcadık iyi niyeti, samimiyeti. Vefa’yı semt adı olarak hatırlar olduk. Güzellik üretecek duyguları çıkarıp attık içimizden. Oysa ki; Dünyayı güzellik kurtaracaktı, bir insanı sevmekle başlayacaktı her şey. Gün ne zaman bitti anlamıyoruz zamana yetişemiyoruz. Bin bir bahanelerle farkına varmadan geçip gidiyor ömür dediğimiz şey.
Aşık Veysel: “iki kapılı bir handa gidiyorum gündüz gece” derken, dünya denen handa hayat yolculuğunun en yalın halini tarif etmiş.
Bizler de bu handaki yolculuğumuzda dünyaya sevgi bırakalım, samimiyet bırakalım, vefa bırakalım, iyilikler bırakalım, güzel ahlak bırakalım. Hepsinden önemlisi insanlık bırakalım.
Sağlıcakla…
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)