İnsanlar manavlarda, marketlerde veya pazarlarda sebze-meyve alırlarken, mikrop kaptığı, bozulduğu ya da tabii özelliklerini yitirdiği düşüncesiyle; kabuğu soyulmuş, hırpalanmış, doğal ambalajı zedelenmiş meyve ve sebzelere itibar etmezler, almak istemezler. Doğrusu..
İnsanlar manavlarda, marketlerde veya pazarlarda sebze-meyve alırlarken, mikrop kaptığı, bozulduğu ya da tabii özelliklerini yitirdiği düşüncesiyle; kabuğu soyulmuş, hırpalanmış, doğal ambalajı zedelenmiş meyve ve sebzelere itibar etmezler, almak istemezler. Doğrusu da budur aslında. Söz gelimi, kabuğu soyulmuş bir karpuzu alıp eve götürseniz ne işe yarar ki ?
Altın ve gümüşten imal edilen bilezik, kolye, yüzük ve sair takı malzemelerini vitrinlerde teşhir eden kuyumcu esnafı; daha değerli olan mücevherat cinsi takı malzemelerini özel örtülere sarılı olarak harika kutulara yerleştirirler ve onları özel kasalarda muhafaza ederler. Örtüler, kutular ve emniyetli kasalar sakladıkları mücevherata verilen değeri simgeler.
Yediği dut yapraklarından, dünyanın en değerli ve en güzel kumaşı olan ipeği imal eden ipek böcekleri, kozalarından çıktıktan, yani doğal örtülerinden arındıktan sonra sıradan bir kelebek olurlar ve zaten 5-10 gün sonra da ölüverirler.
Ağaçlar başta olmak üzere tüm bitkiler kökleri vasıtasıyla topraktan aldıkları su ve besinleri kabukları aracılığıyla yukarılara iletirler, kabuklar o su ve besinlerin dallara, yapraklara, çiçeklere ve yiyeceklere dönüşmesine vesile olurlar. Bu nedenle, eğer bir ağacın kabuğunu yatay olarak 3-5 milim de olsa soyar ve arada bir boşluk oluşturursanız, zaman içinde o ağacın kuruduğuna şahitlik edersiniz. Bu misallerin her birinde bir hikmet, ilahi bir kudret mevcuttur. Ancak düşünebilenler, anlayabilenler için…
Bitkiler, hayvanlar ve insanlar başta olmak üzere her yaratık bir kabuğa, bir zara muhtaçtır ki, bu kabuk insanlarda “giysi ve örtü” olarak tezahür eder. Öyle ya, “kıymetli, değerli olmaları hasebiyle her insan bir şekilde örtünür ve giyinir; dini, dili, ırkı, yaşı ve cinsiyeti her ne olursa olsun.” A’raf Suresi’ nin 26. Ayet-i Celile’sinde Mevlâm’ız bu gerçeği şöyle ferman ediyor: “Ey Adem oğlu! Size, ayıp yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbiseler yarattık…”
Evet, her insan giyim-kuşama, örtünmeye mutlak ihtiyaç duyar; bu, yaratılışın gereğidir aslında. Ancak ne var ki, giyim-kuşamın, örtünmenin şekil ve şemailini, modelini tespit ederken, bir kısım insanlar zevklerini, arzu ve isteklerini; bazı insanlar örf-adet, gelenek- görenek ve kültürlerini; bir kısım insanlar da inançlarını, dînî duygularını referans alırlar, ön plana çıkarırlar. Olması gereken budur, yadsınacak bir hâl de söz konusu değildir. Ama bu tercihlerden hangisinin isabetli olduğu da tartışmaya açıktır. İnsani ölçüler içinde, her konu gibi bu mesele de tartışılmalı, konuşulmalı, müzakere edilmeli ki, doğru neticeye varmış olalım.
Söz buraya gelmişken, örtünme konusunda inancını referans alıp, dinin emir ve nehiylerini dikkate alan dindar insanlar için bazı püf noktalarına değinmekte faydalar vardır. Öncelikle ve özellikle belirtmek gerekir ki, İslâm’da örtünmenin, tesettürün olmazsa olmazları, bazı kriterleri vardır. Dinimiz insanların farklı durumlarını, özelliklerini ve coğrafi bölgeleri göz önüne alarak, Müslümanlar için örtünün adını, adedini koymamış, insanları dar kalıplara mahkûm etmemiştir; ancak bazı ölçüleri ve ebatları da olmazsa olmaz olarak ön plana çekmiştir.
İçinde yaşadığı toplumun inançlarına saygı duymayan, “ilim adamı yaftalı, fakat besmelesiz” bir takım sözde aydınlar ile İslâm tandanslı, akademik ünvanlı, ancak bazılarının beyni, bazılarının kalemi malum mihraklarca kiralanan bazı ahmak ilâhiyatçıların TV ekranlarında “tesettürü tahkir edici” tartışma ve atışmalarına sakın ha itibar etmeyiniz. Zira bunlar birer piyondur, rolleri de kurgudur. Bunların canlandırdığı senaryonun senaristi de, yapımcısı da, yönetmeni de bizden değildir.
Devamı Haftaya inşallah..
Selam ve dua ile…
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)