İslâm Dini’ne göre, dini, dili, ırkı, cinsiyeti, mezhebi, meşrebi, statüsü her ne olursa olsun; dünyaya gelen her insanın, insan olmaları sebebiyle emniyet altına alınmış, korunmuş ve kutsal sayılmış bir takım..
İslâm Dini’ne göre, dini, dili, ırkı, cinsiyeti, mezhebi, meşrebi, statüsü her ne olursa olsun; dünyaya gelen her insanın, insan olmaları sebebiyle emniyet altına alınmış, korunmuş ve kutsal sayılmış bir takım hakları vardır. İslâm’dan başka hiçbir inanç sistemi, hiçbir devlet modeli, hiçbir kavim veya topluluk, hiçbir kurum veya kuruluş İnsan hakları hususunda bu noktaya gelememiştir, muhtemelen bundan sonra da gelemeyecektir. Çünkü “insânî” olan ile, “Rabbânî” olanın bir birine benzer, eş değer veya aynı olması mümkün değildir.
İslâm itikadına göre insanlar söz konusu edeceğimiz ve büyük ehemmiyet arz eden bu haklara kavuşmak veya devamını sağlamak için hiçbir bedel ödemek, çaba sarf etmek zorunda da değildir. Çünkü bu haklar, Allah’ın doğrudan doğruya kullarına bahşetmiş olduğu nimetlerdir. Söz konusu “İnsan Hakları” bir değil, birkaç şubeden oluşur. Şimdi kısaca bu hakların en önemlilerinden bazılarını kısaca, özet halinde izah edelim:
YAŞAMA HAKKI: Bu hakka “Can Emniyeti” de diyoruz. Dünya hayatına gelen her insan yaşama hakkına sahiptir, canı emniyet altına alınmıştır, korunmuştur. İnsanlar bir birlerinin yaşama haklarına saygı duymak ve katkıda bulunmak zorundadırlar. İnsanlara zulmetmek, işkence yapmak, haklarını ihlal etmek veya öldürmek İslâm’da haram kılınmıştır. Savaş, nefsi müdafaa ve kısas gibi özel hallerin dışında, hiç kimse bir başkasının yaşama hakkına tecavüz edemez, adam öldüremez.Aksi halde, yani başka bir insanı öldürmesi durumunda kısas hadisesi gündeme geleceğinden, cezasını canı ile ödemek zorunda kalır. Başka bir ifade ile cana can, dişe diş kuralı devreye girer.
MÜLK EDİNME HAKKI: Buna “mal emniyeti” de denir. Her insan, bir başkalarının hakkını gasp etmemek, meşru yollardan kazanmak ve meşru yollarda harcamak, kul hakkını ihlal etmemek gibi bir takım kurallara riayet etmek kaydıyla mal-mülk edinme hakkına sahiptir. Bu hakkı engellemek, kısıtlamak, suihtimal etmek yasaklanmıştır, kimse buna tevessül edemez. Mal emniyetinin korunması adına hırsızlık, dolandırıcılık, rüşvet, kara borsa, ihtikar, kumar ve bunlar gibi haksız kazanca sebep olan yollar kapatılmış, bu yöntemler haram edilmiştir.
AKIL EMNİYETİ: Allahü Teâlâ’nın kullarına bahşettiği en büyük nimet akıldır. Akıl nimeti din nimetinden daha önemlidir. Bu tabir ilk bakışta “hatalı ve amacını aşan ifade” olarak algılanabilir, ama öyle değildir, bu ifade doğrudur. Çünkü dini anlamak, kavramak, kabul etmek için akıl gerekir. Bu itibarla, akıl nimetinden mahrum olanlar “mükellef değillerdir” ve onlar sorgu-sualden muaftır. Bir hikmete binaen ve imtihanın gereği olarak, akıl gibi bir nimetinden yoksun bırakılan insanlar “Ehl-i Necat”tırlar. Akıl dediğimiz nimetin korunması ve makul şekilde kullanılması, ondan yeterince istifade edilmesi için, akıl sağlığını bozan, dumura uğratan uyuşturucu, alkol ve bunlara benzer nesneler haram sayılmıştır, yasaklanmıştır.
NESİL EMNİYETİ: Her insanın evlenme, çocuk sahibi olma, neslini devam ettirme hakkı bulunmaktadır. Her ne sebeple olursa olsun, söz konusu bu hak, başkaları tarafından engellenemez, sınırlandırılamaz, kötüye kullanılamaz. İnsanlığın bekası için elzem olan bu hürriyet titizlikle korunmalıdır. Gebeliği önleyici ve engelleyici iş ve eylemler ile bu alanda bunlara benzer her hareket yasaklanmıştır, haram kılınmıştır.
DİN EMNİYETİ: Allahü Teala istese idi bütün insanları Müslüman olarak yaratırdı, ama öyle yapmadı. Öyle yapmadı, çünkü dünyaya gelişin amacı bir imtihandır. Mevlâ’mız insanlara akıl bahşetmiş, cüz’i irade vermiş, Hakk ile batılı göstermiştir. Bu da yetmemiş, Hakk’ı öğretmek için ilâhî kitaplar indirmiş, uygulanması ve anlatılması için peygamberler göndermiştir. Bu aşamalardan sonra dileyen iman eder, dileyen inkâr eder. Ama şu da bilinmelidir ki, bu hayatın hesabı mutlaka sorulacak ve herkes yaptığının karşılığını bulacaktır. Bu bakımdan, hiçbir kimse zorla her hangi bir dine inanmaya veya inanmamaya zorlanamaz; zira böyle bir durumda, dünyaya gelişin gayesi ortadan kalkmış olur. Netice itibarıyla her insan din seçiminde özgürlüğe sahiptir, serbesttir.
Selam ve dua ile…
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)