Âlemlerin Rabbi olan Yüce Mevlâ’mız, Mukaddes Kitabımızda buyururlar ki: “Müslümanlar ancak kardeştirler. O halde, kardeşlerinizin arasını düzeltin…” (Hucurat:10). “Kendilerine apaçık deliller, Ayetler geldikten sonra, parçalanıp ayrılanlar, ihtilafa düşenler gibi olmayınız…”(Al-i..
Âlemlerin Rabbi olan Yüce Mevlâ’mız, Mukaddes Kitabımızda buyururlar ki: “Müslümanlar ancak kardeştirler. O halde, kardeşlerinizin arasını düzeltin…” (Hucurat:10). “Kendilerine apaçık deliller, Ayetler geldikten sonra, parçalanıp ayrılanlar, ihtilafa düşenler gibi olmayınız…”(Al-i İmran:l05).
Rahmet ve Merhamet Peygamberi Hz. Muhammed Mustafa (sav) Efendimiz de Hadii Şeriflerinde :“Şarktaki Müslüman’ın ayağına batan dikenin acısını garptaki Müslüman yüreğinde hissetmiyorsa (gerçek anlamda) Müslüman olamaz”. “…Ey Allah’ın kulları! Kardeş olunuz. Müslüman Müslüman’ın kardeşidir, O’na zulmetmez, O’nu yardımsız bırakmaz, O’na hor bakmaz”(R.Salihin, C:1, No:233). “Sizden biriniz kendi nefsi için istediğini, din kardeşi için de istemedikçe (gerçek manada) Mü’min olamaz”(Buhari, iman:77). “Mü’min, mü’min kardeşi için, birbirine destek veren bir binanın tuğlaları gibidir”(Müslim, Birr:65). “Mü’minler birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamet etme ve birbirlerine şefkat gösterme konusunda bir vücut gibidirler. Vücudun bir organı rahatsız olsa, diğer organlar uykusuzluk ve hararette ona ortak olurlar” (Buhari, edep:27) buyurmaktadırlar.
Bu hükümler “mü’minim-müslümanım” diyen herkesi mükellef kılar, aynı oranda bağlar. Bazı Müslümanlar kendilerini muaf görerek “bana ne- bana mı kaldı” gibi geçersiz ve asılsız sözde mazeretlerin arkasına saklanmaya kalkarsa, ancak kendisini aldatır. İslâm ahlakında ve hukukunda böyle mazeret yoktur.
Mukaddes bir Kurban Bayramı’na daha kavuştuk elhamdülillah. Aslında, Bayramlarda Müslümanlar olarak neşeli, sevinçli ve mutlu olmamız, bayramlaşmamız gerekir. Ama gel gör ki, içinde bulunduğumuz şartlar, zaman ve zemin buna asla müsait değil. Müslümanların göz yaşlarının sel olup aktığı böyle bir günde salih iman sahibi Mü’minler olarak, gönül huzuru ile nasıl bayram yapabiliriz, nasıl neşelenebiliriz, bu mümkün müdür ?
Sömürü ve soygunu kendilerine şiar edinen emperyalist ülkeler mağdur, mazlum ve güçsüz ülkelerin şehir ve sokaklarını, bir avuç petrol veya 3-5 dolar uğruna kanla yıkarken, bağ ve bahçelerini gözyaşıyla sularken hangi hak ve vicdanla bayram yapabiliriz? İslam coğrafyasında düzmece ve asılsız iddialarla milyonlarca insan şehit edilmiş; milyonlarca çocuk öksüz ve yetim, bir o kadar insan da yaralı- sakat ve mağdur. Yüz binlerce kadına tecavüz edilmiş, bir o kadarı dul kalmış…Bir medeniyet, bir tarih ve kültür adeta yok edilmiş, insanlık onur ve haysiyeti ayaklar altına alınmış iken, neyin bayramını, nasıl kutlayacaksınız?
Dünya üzerinde yüz milyonlarca insan işsiz ve aşsız…bir o kadarı da sahipsiz, çaresiz, hasta, miskin, yoksul, aç ve açıkta…Öbür tarafta yüz milyonlarca insan tokluktan, onlardan daha fazlası ise yokluktan, açlıktan ölüyor…zalimlerin zulmü altında olanlar…Kurtuluşu ancak intihar etmede bulanlar…Muhtelif sebeplerle daima ağlayanlar…Böyle bir ortamda nasıl bayram yapabileceksiniz ?
Velev ki, bu hadiselerde bir dahlimiz ve katkımız olmasa dahi, biz kardeş değil miyiz? Alem-i İslâm bir şehir, bir belde, bir köy gibidir. Köyümüzde ya da mahallemizde bazı evlerde cenaze, bazı evlerde işgal, bazı evlerde açlık ve kıtlık ve bir kısım evlerde hüzün, huzursuzluk, kargaşa, çile-ızdırap, kavga varken; onların yanı başında nasıl bayram yaparız, eğlenir, neşeleniriz? Sol göğüs kafesimizin altında bulunan yürek buna nasıl müsaade eder? Hele İslâm topraklarında her gün oluk oluk Müslüman kanı akarken vicdanımız bayram yapmamıza nasıl müsaade eder, veya eder mi?
İlâhî adalet gereği, herkes elleriyle yaptıklarının karşılığını çekiyor, bu doğrudur, gerçektir. Ama bir doğru daha var ki, herkes yaptığı amelden sorguya çekilecek, hesap verecek. Birilerinin hata yaparak, neticede mağdur olması, bu mağduriyete ilgisiz kalmamıza ve seyirci olmamıza asla mazeret olamaz. Bizim sicilimiz, başkalarınınkinden çok da iyi değildir. Bu gün başkalarının başına gelenler, yarın bizim başımıza da gelebilir. Ecdadımız ne de güzel söylemiş: “Gülme komşuna, gelir başına” Herkes sudan bahanelerle, haksızlığa ve zulme göz yumacak olursa, dünyada kıyamet herkes için çoktan kopmuş demektir. Kim icat etmiş olursa olsun, şu sloganı kulaklarımıza küpe yapalım:“Susma, sustukça sıra sana gelecek.”
Tüm bunlara rağmen, kardeşlik hukukunu hiçe sayarak, “neme lazımcı-bana ne”ci anlayışla bayram kutlamak mı istiyorsunuz? Allah bize şah damarımızdan daha yakın; acaba bizler Allah’a ne kadar yakınız, O’ndan ne kadar uzağız. Tam da bunun muhasebesini yapma zamanıdır. Selam ve dua ile.
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)